Gençlik Mücadelesi Krizi Sahip Olduğu Değerlerle Aşacak!

Üniversiteler ülkenin siyasal yönelimlerinin ilk uygulama laboratuarlarıdır. Sistemin tüm siyasal, ekonomik yönelimleri ve krizleri, ülkenin olduğu gibi üniversitenin de şekillenmesini belirler.* Bu nedenle gençlik mücadelesi, ülkenin siyasal sorunlarına taraf olarak kendini örgütler ve geliştirir. Bugün gençlik mücadelesinin politik programının ve güncel görevlerinin tartışılması, ülkenin kriz dinamiklerinin tartışılması anlamına gelmektedir. Muhalefet dinamiklerinin ortak politik-pratik bir program çerçevesinde hareketi tam da bu kriz dinamiklerinin doğru tespiti ve bu tespitin üzerinden geliştirilecek tutumun ortaklaşmasından geçmektedir.

Öncelikle belirtilmesi gereken olgu şudur: Kriz, ilerici toplumsal muhalefetin derinleştirici önemli hiç bir müdahalesi olmaksızın da gün geçtikçe daha da derinleşiyor. Kriz içinde yeniden yapılanan sistem, bu dönemi de yeniden yapılanmanın parçası olarak değerlendiriyor. Egemenlerin yeniden yapılanma programının hedefi çok açık: Özelleştirme ve halka karşı topyekun savaş.

Bugün tüm dünyayı saran ekonomik kriz temellerini, emperyalizmin 70’ler sonrasındaki stratejilerinden ve sermayenin uluslararasılaşmasından almaktadır. 70 ekonomik krizini yeni sağ politikalarla ve halklarla top yekun savaş anlamına gelen politikalarla aşmaya çalışan emperyalizm, bugün emperyalist sömürü ilişkilerinin krizini derinlemesine yaşamaktadır. Bilginin metalaşması, emek yoğun üretim alanlarının yeni sömürge ülkelere kaydırılması, özelleştirme, esnek üretim, sermayenin dünya çapındaki hareketliliğinin önündeki engellerin ortadan kaldırılması vb. yeni sağ politikalar, bugün dünyanın her yerinde, yoğun krizlerin yaşanmasının ve krizlere karşı gelişen parçalı muhalefetlerin temelini oluşturmaktadır.

Top yekun savaş siyaseti IMF ve Dünya Bankası denetimindeki özelleştirme, taşeronlaştırma, esnek üretim, kamu hizmetlerinin tasfiyesi vb. azgın sömürü politikaları biçiminde sürerken, bu politikalar halka yönelik baskı ve zulmü yoğunlaştırmaktadır. Yani emperyalizmin krizinin sonuçlan halka yoğun işsizlik, pahalılık ve zulüm olarak geri dönerken, sermaye devletin sunduğu olanaklarla (düşük faizli kredi, indirimli enerji, ucuz hammadde, vergi muafiyeti vb. uygulamalarla yani halkın parası peşkeş çekilerek) ihya ediliyor. Kamu hizmetlerinin tasfiyesi, sağlık, eğitim ve sosyal güvenlik, haberleşme, enerji alanlarının özelleştirilmesi hızla sürüyor. Bu politikaların uygulanması yeni sağ politikaların çeteci, mafyacı yönünü de açığa çıkarmaktadır. Özelleştirme süreci aynı zamanda uyuşturucu ve silah tacirlerinin kara paralarının aklanması biçiminde yaşanıyor.

Emperyalizmin krizinin çapının büyümesi ve çözümsüzleşmesi hem emperyalist jandarmaların hem de yeni sömürge devletlerinin saldırganlığının dozajını artırıyor. Kriz ve anti-kriz politikaları sömürge tipi faşizmi kokuşmuş bir biçimde azgınlaştırıyor.

Ülkemizde bu sürecin yürütücüsü ordu, MGK’dır. Sömürge tipi faşizmin, CIA patentli talimnamelerinde yazılı darbe, işkence, düşük yoğunluklu savaş vb. }tüm uygulamalar bu kurumlarca hayata geçirilmektedir. Parlamento, anayasa, yargı, özel güvenlik mahkemeleri, eğitim, polis, MİT, TOK, TRT vb. kurumlar ve istismara uygun her konu egemenlerin iktidarının devamı için işlevlendirilmektedir. Faşizm, tüm toplumu tek tek bireyleri ve kurumları ile kendi dar kalıplarına göre düzenlemekte ve dışta kalan unsurlar yasal şiddet aygıtlarının gaddarlıklarına maruz bırakılmaktadır. Toplumdaki her türlü örgütlülüğün dağıtılması, demokrasi ve özgürlük taleplerinin baskılanması faşizmin temel görevidir.

Egemenlerin sömürü politikalarının uygulamasına olanak sağlayan diğer bileşen, halka karşı top yekun savaş politikalarını gizleyecek yalanlı ve yalancı yönlendirme araçlarıdır. Bu kurumların başında kurumsal faşizmin daimi ideolojik şiddet kurumları, popüler yönünde ise plaza medyası yer almaktadır. Tüm toplum egemenlerin sömürüsünün onaylayıcısı ve yozluklarının suç ortağı haline getirilmektedir. Bugün baskı ve yönlendirme araçlarının azmanlığına rağmen egemenler bir yönetememe krizini de yaşamaktalar. Bir suç ve çıkar ortaklığı şebekesi halini alan sistem partileri yolsuzluk, yağma ve çete siyasetinin aktif bileşeni olarak halk düşmanlığının tüm uygulamalarını sergilemekten kaçınmıyorlar. Bu partilerce oluşturulan parlamento egemenlerin sorunlarını çözecek yasaları çıkarmakta ve hükümet oluşturmakta dahi güçlük çekiyor.

Krize Rağmen Suskunluk

Sistemin krizi ekonomik, siyasal ve toplumsal düzeylerde derinleşmesine rağmen Kürt hareketi dışındaki sistem karşıtı muhalefette önemli eksiklikler görülmektedir. İşsizlik, yoksulluk, pahalılık ve kamusal hizmet alanlarının tahrip edilmesi emekçi halkın yaşam şartlarını her geçen gün biraz daha kötü ve katlanılmaz hale getirmektedir.

Emperyalizmin saldırganlık politikaları ve uygulamaları, yeni sömürge ülkelerin toplumsal dokusunu parçalarken, emek ve demokrasi örgütleri yaşanan saldırılar karşısında yeterli tepkiyi gösterememektedir. Tepkinin örgütlenememesinin temelinde sermaye saldırılarının emek örgütlerinde yarattığı ideolojik, politik, örgütsel tahribat yatmaktadır. Geleneksel emek örgütleri emperyalizmin özelleştirme, esnek üretim vb. saldırıları karşısında bir tepki örgütleyememiş, hatta kimi geleneksel işçi sendikaları emperyalizmin emek yönetim tekniklerine göre kendilerini yeniden yapılandırarak saldırının parçası haline gelmiştir. Emperyalist politikalara karşı çıkan emek ve demokrasi örgütleri ise saldırıların büyüklüğü ve yarattığı kafa karışıklığı neticesinde etkisizleşmektedirler.

Emperyalist saldırı neticesinde sigortasız, sendikasız, sosyal güvencesiz ve işsizlik tehdidi altında ve çoğunlukla asgari ücretle çalışan yeni bir emekçi kitlesi ortaya çıkmış ancak bu yeni işçi kitlelerini mücadeleye sevk edecek örgütlenmeler oluşturulamamıştır. Ücret ve işyeri sendikacılığı yapan geleneksel örgütler sistem içinde gericileşirken, oluşan yeni işçi kitlesinin çoğunlukla işten atmalara tepki olarak gelişen direnişleri de, genel bir perspektife sahip olmadığından çoğunlukla yenilgiyle sonuçlanmaktadır. Geleneksel işçi örgütlülüklerinin bürokratik denetim aygıtları haline dönüşmüş olmaları emek örgütlerinin durumu daha da krizli bir hal almaktadır. Bugün birçok emek örgütü egemenleri kızdırmadan “üç kuruş” daha fazla para almanın derdine düşmüş durumdadır.

90 sonrasında yükseliş gösteren kamu çalışanları hareketi ise sermayenin top yekun saldırı siyasetinin bütünsel anlamını kavrayamadığından bu saldırıya yeterli ve gerekli yanıtı verememekte, hareket başlangıç taleplerini genişletmek bir yana daha geri “bir noktaya düşerken başlangıç aşamasında sahip olduğu “demokratik” özellikleri zedelenmektedir.

Bugün muhalefetin krizi karşısında devrimci tutum nasıl olmalıdır tartışmasında temel almamız gereken ilk olgu krizin gündelik pratik programlarla aşılamayacağı gerçeği ve muhalefetin ortak mücadele perspektifini hayata geçirecek köklü bir zihniyet değişikliğine duyulan ihtiyaçtır.

95 sonrasında yükselen öğrenci hareketinin deneyimi de böyle bir sorun karşısında anlamlılaşmaktadır. Yeni sağ politikaların üniversitedeki uygulamalarına karşı çıkarak yükselen gençlik hareketi, bugün toplumsal muhalefetin genelinde de mevcut olan çarpık bilinçlerin etkisine maruz kalması neticesinde muhalefet krizinin bir parçası haline gelmiştir. Gençlik hareketi, üniversiter alandaki sermaye örgütlenmelerine ve faşizmin uygulamalarına karşı yeterli kitlesel bir tepki örgütleyememiş olmakla birlikte, bu dönemde nüve biçiminde de olsa barındırdığı (gençlik hareketi açısından yeni olmayan ancak güncel olan) politik, örgütsel ve ideolojik olumlulukların değerlendirilmesi, krizden çıkış tartışmalarında önemli bir noktada bulunmaktadır.

1.

Tarihin diğer dönemlerinde olduğu gibi bugün de gençlik, sınıfsal çıkarlarıyla değil ideolojik ikna oluşu neticesinde mücadeleye katılmaktadır. Gençliğin bu özelliği gençlik hareketinin ideolojik-politik muhtevasının yüksek olmasına sebep olmaktadır. Gençlik hareketi mücadelesini dar bir ekonomik-demokratik içerikle sınırlandırmayarak halkın sorunlarına taraf olmaktadır. Gençlik 6O’lı, 70’li yıllarda anti-emperyalist, anti-faşist mücadeleyi yükselterek, üniversite mücadelesini ülkenin bağımsızlık ve devrim kavgasının aktif bir bileşeni haline getirmiştir. Darbe sonrasında ise “faşizme karşı demokrasi mücadelesini” yükselterek halkın demokrasi ve özgürlük mücadelesiyle birlikte yürütmüştür.

95 sonrasında yükselen gençlik hareketi de, harç karşıtı bir temelden yükselttiği mücadelesini parasız eğitim-parasız sağlık taleplerine ve tüm özelleştirme uygulamalarına karşı çıkmaya kadar genişleterek, halkın acil talepleriyle bütünleşmeye çalışmıştır. Bu dönemde gençlik, ülkenin demokrasi mücadelesinin de canlı bir dinamiği olmuştur. Demokratik üniversite mücadelesini salt üniversitenin demokratikleştirilmesiyle sınırlamayarak emperyalizme, faşizme, gericiliğe, şovenizme, cins ayrımcılığına karşı emekten, özgürlükten, demokrasiden yana bir ses yaratmıştır.

Gençlik mücadelesinin sorunlara bütünsel yaklaşımı ve hareketin kendisinin toplumsal bir hareket halinde örgütlenmesi, bugün sonuçları çok açık biçimde görülen muhalefet krizinden çıkışı gösteren önemli bir dinamiktir. (Burada belirtmek istenilen üniversiter talepler olmadığı değil, gençlik açısından alan taleplerinin son durak olmadığı gerçeğidir.)

2.

Gençlik hareketinin kitlesel-militan-meşru mücadele anlayışı ve bürokratikleşmeyi zorlaştıran canlı örgütsel yapısı, gençlik mücadelesinin krizden çıkışa ilişkin diğer olumlu özelliğidir.

Üniversiteli gençliğin mücadele örgütleri, mücadelenin değişen ihtiyaçlarına göre kendisini düzenleme yeteneğine sahip canlı organizmalardır. Bu canlılığın temelinde gençliğin mücadele örgütlerinin, mücadele ihtiyaçlarını ezberlerdeki “ekonomik-demokratik” örgütsel modellerin içine tıkıştırmaya çalışmak yerine, mücadelenin ihtiyaçlarını yerine getirmeyi temel alan bir hukuk ve kurumlaşmayı yaratma perspektifine sahip olmaları bulunmaktadır. Bu tarz bir örgütlenmedeyse hem yerel (üniversite, fakülte) hem de merkezi örgütlülük içinde, kitle denetimi ve müdahalesi kendi doğallığında ön plana çıkmakta, lokal ve bireysel dinamikleri geliştiren canlı örgütsel mekanizmalar yaratılmaktadır. Üniversitede, diğer alanlarda görüldüğü gibi, mücadeleyi baştan itibaren sistem içine hapseden ve devletin mücadele üzerinde denetim kurmasını kolaylaştıran aygıtlar haline gelen bürokratik işleyişe sahip öğrenci örgütlülüklerinin bulunmaması, gençlik hareketinin demokratik, militan ve meşru bir politik kitle hareketi olarak gelişmesini kolaylaştırmıştır. Bu biçimde gençliğin kitlesel politik mücadele örgütleri, üniversite muhalefetinin dinamizmini ve sürekliliğini sağlamada belirli bir avantaj elde etmişler; mücadelenin militanlaşma ihtiyacı bürokratik engellere takılıp parçalanmamıştır.

Ülkemizdeki gençlik örgütlerinin bu tarz bir olumluluk taşıması, kendiliğinden değil biz zat DEV-GENÇ anlayışının iradi müdahalesi ile ve açtığı kitlesel örgütsel kanalların gençlik saflarında karşılık bulması sonucunda oluşmuştur.

Gençliğin bağımsız, militan, kitlesel, demokratik mücadele örgütlerine dayanan siyasal bir muhalefet hareketi halinde örgütlenmesi, üniversitelerde akademik-demokratik talepler ile ülke sorunlarını birbirinden ayrıştıran anlayışların gelişmesinin önüne geçmiştir. Bu özellikleri neticesinde gençlik mücadelesi, hem polis barikatını zorlamakta, hem sivil faşistleri üniversiteden uzaklaştıracak etkinlikleri düzenlemekte, hem kültür-sanat faaliyeti yapmakta hem de tüm üniversite öğrencilerinin doğal üyesi oldukları doğrudan demokrasi kurumlarını örgütlemektedir. Gençlik muhalefeti bu çalışmalardan birini veya birkaçını eksik bıraktığında ise (gençlik hareketinin bugün en temel sorunudur) sonucu ağır ödemekte ve kısa sürede bir daralma yaşayabilmektedir.

Gençliğin siyasal bir gençlik muhalefeti olarak örgütlenmesi anlayışı, siyasal gençlik gruplarının ve/veya siyasal bireylerin eylemliliğinin temel alınmasıyla değil, aksine, üniversitenin bir bütün olarak ve sistem karşıtı bir hareket içinde örgütlenmesini sağlayacak bir çalışma ve örgütlenme programının yaratılmasıyla mümkündür. Gençliğin kendi mücadele alanının en küçük gözeneğine kadar yayılarak insanları mücadelenin öznesi yapmayı hedefleyen bakış açısı, bugünkü muhalefet krizinin aşılmasının ipuçlarını sunmaktadır.

Sistemin ekonomik, siyasal ve toplumsal krizinin derinleşmesi karşısında gençlik, muhalefetin krizinin de yoğunlaştığı konjonktürde nasıl bir mücadele sürdürmelidir?

Gençlik mücadelesinin nasıl bir ideolojik-politik program izleyeceğini tartışmaya başlamadan önce muhalefetin krizinin, ancak emperyalizmin ve yeni sömürgeciliğin krizinin oluşturduğu muhalefet dinamiklerinin iyi değerlendirilmesiyle aşılabileceğini belirtmek gereklidir.

Emperyalizmin dünya halklarına ve emekçilerine yönelik top yekun saldırısı tüm dünyada özelleştirme saldırısı ile hayata geçmektedir. Toplumu paranın diktatörlüğünde yaşamaya mecbur bırakan sermaye, emekçi halklara yönelik sömürü ve zulmü artırmakta, yeni sömürü ve şiddet teknikleriyle muhalefeti etkisizleştirmektedir.

Gençlik muhalefeti, bu krizli atmosferde sermayenin ülkeye ve üniversiteye yönelik saldırılarını bütünsel bir perspektifle karşılamayı önüne koyarak gelişecektir. Bugün gençlik küçük burjuva kaprisleri bir kenara bırakarak aydın olma sorumluluğu ve gelecek olduğunun bilinciyle mücadelesini her düzeyden yükseltmelidir.

Emperyalizmin, sömürge halklarına ve ülkelerine dayattığı tüm uygulamalara karşı (özelleştirme, esnek üretim, kamu hizmetlerinin tasfiyesi, bilginin metalaştırılması vb.) gençlik ikili düzeyden yanıt vermenin adımlarını atmalıdır. Bu perspektifte gençliğin bir ayağı kendi mücadele alanında, diğer ayağı sokakta ve halkın ilerici taleplerinin ifade edildiği tüm zeminlerde; kafası ise devrim mücadelesinde olmalıdır.

Sermaye bilgiyi metalaştırarak, özel üniversiteler açarak, eğitim alanlarının departmanlaşmasını sağlayarak, üniversitelerde sermayenin çıkarları çerçevesinde araştırma geliştirme yapacak tekno kentler kurarak, üniversitenin tüm hizmetlerini paralı hale getirerek üniversiteleri faşizmin kolluk güçlerinin korumasında işgal etmiş durumdadır. Bugün gençlik mücadelesinin yapması gereken ilk ve asli işi, sermayenin üniversite işgalini kıracak fiili mücadele süreçlerini örgütlemektir. Bu mücadele, üniversite bileşenleri (öğrenciler, öğretim elemanları, üniversite çalışanları) tarafından ve üniversitenin tüm gözeneklerine yayılarak sürdürülmesi gereken ideolojik-politik ve militan bir “kurtuluş” mücadelesidir. Eğitimin özelleştirmesi tüm hızıyla sürerken, bu durum toplumsal dokuyu parçalayan sonuçlarını da vermeye başladı. Gençlik mücadelesi hem açığa çıkan bu sonuçlara karşı bir muhalefeti örgütlemeli, hem de üniversitelerdeki yeni özelleştirme uygulamalarını engellemenin planlarını hayata geçirmelidir. Yemekhane özelleştirmeleri karşısında gençlik, ilk günlerinde yapılan ve ritmi gün geçtikçe düşerek sonuçsuz kalan yemek boykotlarını aşan bir mücadele perspektifi ile hareket etmelidir. Bu mücadelede gençlik ancak işgal güçlerine karşı bir bağımsızlık ve özgürlük savaşı verdiğinin bilincini her zaman canlı tutarak işgali kırmanın militan adımlarını atabilir.

Gençlik üniversitelerde böyle bir mücadeleyi örgütlerken diğer muhalefet alanlarında yaşanan sorunlar karşısında da duyarlı ve hareketli olmalıdır. İşçi direnişleri-eylemleri, fabrika işgalleri, halka yönelen faşist saldırılar vb. karşısında gençlik halkın safındaki yerini almalıdır. Böyle bir süreç, salt dayanışma olarak algılanmamalıdır. Gençlik böyle bir süreci örgütleyerek, aslolarak üniversitelerdeki aydın kimliğinin gelişmesini sağlayacak ve sorumluluğunun hayattaki karşılığını yaratacaktır.

Gençliğin halkın saflarındaki yerini alması aynı zamanda kafasındaki devrim bilincinin de hep canlı ve diri olmasını sağlayacaktır. Emperyalizme ve faşizme karşı halkın savunma cephesinin, ortak mücadele platformlarının yaratılması bu bilincin canlılığıyla oluşturulacaktır.

Sonuç

Toplumsal muhalefetin ve gençlik hareketinin gerilediği bir dönemde, egemenlerin krizinin sonuçları, siyasal bir muhalefet hareketinin gelişmesinin temel dinamikleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Gençlik mücadelesi bu dinamikleri sahip olduğu ideolojik, politik ve örgütsel birikimle iyi değerlendirerek yaşadığı krizi aşacaktır. Bugün yapılması gereken, gençliğin sahip olduğu bu birikimin ön açıcılığında, politik-pratik bir mücadele sürecinin hayata geçirilmesidir.

* Geniş bilgi için bkz. Devrimci Gençlik Sayı:28 sf)4-15

Aralık 1998 Devrimci Gençlik