Faşizm ve örgütlenme aşamaları

MHP’nin “seçim başarısıyla” birlikte sadece toplumsal muhalefet güçleri değil egemenler de kısa süren bir şaşkınlığın ardından, “ne yapmalı?” sorusunun cevabını aramaya başladı. Cumhuriyetçi faşist bir kitle temelini doğru biçimde “istihdam” etmekte pek de istediğini gerçekleştiremediği görülen egemenler, seçimlerin hemen ardından durumu en iyi biçimde nasıl değerlendireceklerinin hesabını yapmaya başladılar. Asıl olarak toplumsal muhalefet güçlerinin sonuçlar çıkarması gereken bu olgu, maalesef halen ya görmezden gelinmeye çalışılıyor ya da kısır bir tartışmanın konusu haline getiriliyor…

 MHP’nin -ve egemenlerin- bu başarısının nedenlerini kuşkusuz tek başına seçim sürecinde aramamak lazım. ‘80 sonrası oluşturulan ve Kürt hareketinin gelişimiyle birlikte, toplumda kendi meşruluk zeminini geliştiren MHP’nin yüzde 18 oy alması, Refah Partisi de göz önüne alındığında aynı zamanda geleneksel merkez siyasetinin de iflasını simgeliyor. Hangi politik kimliği taşırsa taşısın, hükümet olduğunda kendi dışında oluşturulan politikaları uygulamak zorunda olan düzen partilerinin “istikrarlı biçimde oy kaybetmesi” beraberinde halkta farklı arayışların açığa çıkmasını getiriyor. Demagojik, muhafazakar, uluslararası ilişkilerde ulusalcı söylemlerle propaganda yapan, ancak hükümeti döneminde bunların tam tersini yapmak zorunda olan düzen partilerinin birçoğu artık inandırıcılığını yitirmiştir. MHP’nin yükselişini, şovenizmin tırmandırılması, ile beraber böyle bir eksende tartışmak gerekir.

 Kriz denetim politikaları içerisinde şekillenen temsili ilişkiler ve toplumsal bilincin bu denli çarpıtılmış olmasının ardında yatan temel neden, Türkiye faşizminin güncel biçimi olan ‘savaş rejimi’nin olgunlaştırılması için egemenlerin attıkları adımlardır.

 Seçimlerin öncesinden sonrasına, iyice ‘popülerite’ kazanan faşizm tartışmalarında doğru bir ideolojik-politik sistematiği oluşturmak için “Dünyada ve Türkiye’de faşizmin tarihsel gelişimini” güncel bir olgu olarak milliyetçilikle birlikte ele aldığımız bu dosyayı hazırladık. Şüphesiz sömürge tipi faşizmin örgütlenme süreçleri (emperyalizmle kurulan ilişkiler, oligarşik egemen sınıf bloğunun tarihsel olarak eğilimleri, devlete ilişkin genel kavramsal tartışma vs.) burada yazdıklarımızdan çok daha ayrıntılı incelenmesi gereken karmaşık bir biçimde gelişiyor. Ancak bu dosyanın ideolojisizliğin egemen olduğu gençlik hareketi açısından güncel bir ihtiyacı karşılayacağını düşünüyoruz…

 Yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya faşizm

Bir siyasal egemenlik biçimi olarak faşizme ilişkin gerek ülkemizde gerekse dünyada sürdürülen tartışmaların merkezinde faşizmin örgütlenme biçimleri olmuştur. Emperyalist dönemin gerici siyasal eğilimlerinin bir sonucu olarak faşizm, değişik tarihsel dönemlerde ve ülkelerde aslolarak iki farklı biçimde örgütlenmiştir. Aşağıdan yukarı bir kitle hareketi biçiminde siyasal iktidarın ele geçirilmesi ve sömürgecilik ilişkilerinin bir sonucu olarak faşist devlet aygıtının ve kitle temelinin yukarıdan aşağı örgütlenmesi.

Her politik-toplumsal olgu gibi faşizm de ekonomik-siyasal ilişkilerden bağımsız tartışılamaz. İlk olarak görüldüğü 1. Paylaşım Savaşı sonrası Batı Avrupa ülkelerinde faşizm, aşağıdan yukarı örgütlenmiştir. Kapitalizmin ve burjuva demokrasisinin toplumun kendi içsel dinamikleriyle, devrimci bir sürecin sonunda kurumsallaştığı burjuva demokratik ülkelerde, tekelci sermaye egemenliği “açık terörcü bir diktatörlüğe nasıl çevirebilir?” Demokratik mücadele geleneğinin güçlü olduğu ve demokratik hak ve özgürlüklerin işçi sınıfının mücadelelerinin kazanımları biçiminde gerçekleştiği bu tip ülkelerde bu “dönüşüm” şüphesiz bir kitle temeli yaratılmaksızın gerçekleştirilemez. Peki burjuvaziyi demokrasi veya faşizm tercihine zorlayan nesnel nedenler hangileridir? Tercihini faşizmden yana koyan burjuvazi bu amacına nasıl ulaşır? Burjuva demokrasisi eğer uygulanabiliyorsa egemenler açısından daha düşük maliyetli bir rejimdir. Egemen sınıfın sömürü olanaklarının yeterli olması durumunda “hukuksal eşitlik” temelinde kurduğu kendi rejimini sürdürmesi geniş kitleler nezdinde meşruluğunu sağlayabilmesini olanaklı kılar. Parlamento bir yönetim erki olarak işlevlendirilebilmektedir ve ‘özel savaş aygıtlarının’ kullanımı sınırlı durumlar için geçerlidir. Ancak egemenler tercihlerin faşizmden yana koyduktan ve faşist partinin iktidara getirilmesinden sonra tüm demokratik hak ve özgürlükleri ortadan kaldırır. Devlet aygıtıyla faşist partinin kaynaştığı bir süreç yaşanır. Tüm toplumsal ve ekonomik ilişkiler merkezinde devletin olduğu bir biçimde yeniden örgütlenir.

Yukarıdan aşağı faşizm

Kendi kapitalistleşme sürecini doğal biçimlerde tamamlamış metropol ülkelerden farklı olarak sömürge ülkelerde faşizmin örgütlenmesi “yukarıdan aşağı” gerçekleşir. Yani burada burjuva demokrasisini “açık-terörcü bir diktatörlüğe” çevirmek isteyen bir faşist partinin iktidara gelmesi gibi bir süreç yoktur. Emperyalist sömürgecilik ilişkileri sömürge ülkenin ekonomik-siyasal gelişimini çarpıtır. Başından itibaren dışsal müdahalelerle örgütlenen sömürge ekonomisi işbirlikçi egemen sınıfın emekçilere geniş ekonomik ve siyasal tavizler verebilmesini olanaksız kılar. Çünkü yerli egemenler bir yandan emperyalist metropolle rekabet etmek, diğer yandan da elde ettiği karı paylaşmak zorundadır. Yaşanan çarpık gelişme süreci sömürge ülkelerde kriz olgusunun sürekli ve yapısal bir hal almasına neden olur. Bu nedenlerden dolayı egemenlerin, emekçilerin siyasal-ekonomik haklarını sınırlandırmaksızın ve terörist bir yönetim biçimine başvurmaksızın kendi egemenliğini sürdürebilme olanağı yoktur. Zaten demokratik mücadele geleneğinin zayıf olduğu bu ülkelerde devlet faşist bir karakter taşır ve devletin yönetim erki parlamento değil silahlı kuvvetleri öncülüğündeki kurumlarıdır. Yukarıdan aşağı faşizmi klasik faşizm biçimlerinden ayırt eden temel özelliklerden biri de kitle temelinin bizzat devlet tarafından yaratılmasıdır. Tıpkı klasik örneklerinde olduğu gibi, yalan-demagoji aracılığıyla halkın ve bireylerin ilkel eğilimlerini okşayarak kendi kitle temelini yaratır. Sivil faşist hareket olarak adlandırdığımız bu kitle hareketi başından itibaren devlet kontrolündedir. Faşist parti örneğin Almanya’da olduğu gibi egemenlerin dönemsel tercihleri doğrultusunda desteklenen ve iktidara getirilen bir parti olmaktan çok, egemenlerin ve devletin programını hayata geçirebilmek için gerekli meşruluk alanını yaratmak ve tabi ki toplumsal muhalefetin karşısına sivil bir baskı unsuru çıkartmak için kullanılır. Devletin yukarıdan aşağı faşistleştirilmesi süreci aynı zamanda kitle temelinin de yaratılması sürecidir. Sivil faşist hareketin buradaki işlevi bu ikili sürecin işletilebilmesi için uygun atmosferi yaratabilmek için resmi kurumların yapamadıklarını yapmak ve kitle desteği sağlamaktır.

Devletin yukarıdan aşağı faşistleştirilmesi, askeri ve gizli kurumlara dayanarak yapılır. Silahlı kuvvetler ve istihbarat örgütleri yukarıdan aşağı faşizmin örgütlenmesinde kritik bir rol oynar. Bir kez “faşizmin kurumsallaşmasına için” gerekli kurumlaşma yaratıldıktan sonra bu süreç darbe dönemlerinde sıçramalarla ilerler.