Devrimcilerin halka çağrısı, iki noktada odaklanır: Savaş ve İyi yaşam.
İnsanlar daha iyi bir yaşam uğruna belli özverileri göze alabilirler. Bunun için iyi bir yaşamın olanaklı olduğuna inanmaları gerekir. Devrimciler iyi yaşamın öncüleridir. İnsanları, insanlaştırıcı bir mücadele pratiğine davet ederler.
İyi yaşamın önündeki kısıtlara karşı mücadele ederken aynı zamanda iyi yaşam pratikleri de yaratırlar. Bu mütevazı pratikler, sürekli çürüyen ve gericileşen toplumsal yaşamda, halkın umutlarını besleyen tutamak noktaları olurlar.
Halkın politikadan uzaklaştırılması, görece yüksek bir yaşam düzeyi ve terör, mücadeleye karşı bir ilgisizlik yaratmaktadır. Özgür toplumun somut gerçek olanaklarının belirsizliği bu ilgisizliği derinleştirmekte, hatta mücadeleyi bir tehdit haline getirmektedir. İdealleri günlük yaşamında somutlaştıramaması, halkın beklentilerini düzene yönlendirmektedir. “Beklenti büyük bir siyasal potansiyeldir.” Eğer devrime yönelirse büyük bir devrimci potansiyel. Özgür toplumun olanaklarının, yani onun çekirdek biçimlerininse mevcut kapitalist kuşatmaya karşı mücadele sürecinde yaratılması gerekmektedir. “Devrim güçlerinin yoğunlaşması ve çoğalması gerekir.” Yükselen sınıflar olarak emekçiler ve ezilenler güçlerini bir araya getirmeli ve idealler uğruna harekete geçmelidir. O zaman amaç daha belirgin hale gelir ve uğruna fedakârlıkların mümkün olduğu somut bir mevzi oluşur.
Bu mevziler bir bakıma kurtarılmış bölgelere benzetilebilir. Politik iktidarın, parça parça koparılarak ele geçirildiği devrim stratejilerinde kurtarılmış bölge, stratejinin temel öğelerinden birisidir. Devrimci savaş yoluyla düşmandan arındırılmış bölgelerde, yeni bir yaşamın tohumu ekilir. Bunlar bir bakıma özgür toplumun çekirdekleri, örneğin halk demokrasisinin çekirdekleridir.
Şimdi kurtarılmış bölgelerde yaşamıyoruz! Toplumsal yaşamın her hücresini istilâ etmiş bir düşman tarafından kurtarılmış bölge kavramının da niteliği değişiyor. Ekonomik ve politik alan bir yana, insanların ruhsal dünyalarından sokağa, ahlâkî alandan sanata her şey, karşı devrimin kuşatması altında. Bu durumda kurtarılmış bölgelerin sınırları, askeri alanın dışına çıkarak toplumsal yaşamın bütün hücrelerine yayılıyor.
Çürüyen, yozlaşan bir toplum; bencillik, ikiyüzlülük, sevgisizlik, düşmanlık her geçen gün artıyor. Karşı devrimin köleleştirici ilişkilerine karşı devrimci süreçlerde kurulmuşsa eğer, dostluk kurtarılmış bölgedir. Barış içerisinde bir arada yaşama da, dayanışma da, korsan gösteri de, aşk da öyle… Devrimci yoldaşlık, bir yandan devrim hareketinin örgütlenme biçimlerinden biriyse, öte yandan, devrimciyle devrimin temsil ettiği ilke ve değerler arasındaki ilişkinin somut biçimlerinden biridir.
Devrimci yoldaşlık, devrimcileri yüzsüz burjuva politikacılarının ötesine götürür. Burjuvalar sürekli beklentiler yaratarak halkı vaatlere çağırırlar. Devrimciler ise halkın özgücüne dayanarak iyi bir yaşam kurabilmesini savunurlar. Ama iyi yaşamın uygulanabilir somut örneklerini bizzat yaratarak. Bu da şimdilik sınırlı da olsa ancak yoldaşlar arasında mümkündür. Çıkarcılığın, rüşvetin, istismarcılığın, bencilliğin olmadığı doyasıya güvenin, dayanışmanın, sevginin, dürüstlüğün, hoşgörünün mayasının oluşturduğu yoldaşlar arasında. Bunlar zaten halkın yararları ve gereksinimleridir. Yeter ki, devrimci mücadele bu gereksinimlerin karşılanabileceği somut biçimler üretebilsin, o zaman özgür toplumun inandırıcılığı artar.
Halkın sadece iyi bir yaşama inanması yetmez, iyi bir yaşam için savaşa da inanması lazım. Devrimcilerin savaş çağrısı inandırıcılığını çağrının tutarlılığında bulur. Çağrının, gerçekleri açıklama kampanyasının ötesinde bir anlamının olması gerekir. Çünkü zaten herkes “gerçekleri biliyor”. Yıllardır kişiliksizleştirilmiş, kendine güvenini kaybetmiş, umudunu yitirmiş olan savaşmayı bilmiyor.
Oysa istilacı, gayrı meşru bir düzene karşı savaş mümkündür. Devrimciler iyi bir savaşçı olarak ve örgütlü bir devrimci savaş hareketi aracılığıyla inandırıcı olabilirler. Savaşmayan bir halk, savaşçıları efsane yapar. Efsanelere değil, savaşçılara gereksinim var. Sadece savaşarak, savaş öğrenilebilir ve öğretilebilir. Böylece halkın içindeki efsane potansiyeli somut, yararlı bir savaş etkinliğine dönüşebilir. Bu anlamda devrimci yoldaşlık iyi bir savaş okuldur. Savaşın mücadele içindeki somut sosyal politik varoluş biçimidir. Ve devrimci yoldaşlık efsanelerde gizli pozitif gerçekliktir.
Devrimci yoldaşlık devrimin küçük evrenidir; devrimin özel olarak içinde barınır. Belki, devrime dair ne ararsanız içinde bulamazsınız şimdilik; çünkü somut devrimci bir mücadele çizgisi tarafından sınırlandırılmıştır. Ama halkın özlemleriyle devrim arasındaki ateşleyici itkidir. Yoldaşlık aynı zamanda devrimci ile devrim arasındaki ilişkinin somut biçimlerinden biridir. Belki bir döneme fazla yayılmamış olması nedeniyle kaba bir hukuksal düzenlemeyi çağrıştırıyor şimdi. Oysa yoldaşlık basit olarak politik ilişkileri düzenleyen görevler, sorumluluklar ve kurallar dizisi değildir. Yoldaşlık, ihlal edildiğinde cezai işlem gerektiren otoriter hukuk kuralları da değildir. Yoldaşlık devrimin somut yaşamını biçimidir. Özgür bir toplum aynı zamanda etik ve estetik bir evrense, yoldaşlık da etik ve estetik değerler taşıyan küçük bir evren. Bu evrende kurallar, aslında devrimci değerlerin ilkelere dönüşmüş biçimleridir. Ve devrimciler bu ilkeleri savunarak hem yoldaşlarını, hem de devrimi savunurlar. Bu bakımdan yoldaşlık, devrimci mücadele çizgisinde gerçek yaşam alanına kavuşur. Yoldaşlık sevgisini, bağımlılığını ve sorumluluğunu diğer sevgi, bağlılık ve sorumluluklardan ayıran sınır burada bulunur.
İnandırıcılık ve kendini savunma, yüksek güç ve şiddet gösterilerinin ve gizli çelik çekirdeklerin tılsımında saklı değildir. Tutarlılık, dürüstlük ve sözünün eri olmakta saklıdır. Ortak değer ve ilkeler egemen olduğu devrimci yoldaşlık temelinde ise hem bir cazibe odağı hem de sıkı bir savunma çizgisi oluşur.
Dağınıklığın ve amatör çalışma alışkanlıklarının egemen olduğu koşullarda ortak değer ve ilkeler zayıflar. Yoldaşlık özel çıkar ve gereksinimler tarafından zedelenir. Bölgecilik, hemşericilik, ahbap çavuşluk, kafadarlık, gönül ilişkileri gibi özel ilişki biçimleri yaygınlaşır. Böylece istismara, provokasyona ve polisiye yönlendirmeye açık, güven duygusunun eridiği, savunmasız, özveri eğilimlerinin zayıfladığı, temkinliliğin arttığı bir ilişki biçimi ortaya çıkar. Kitleler bir yana, kendisi için bile inandırıcı olmayan bir çalışma atmosferi devrimcileri kemirmeye başlar. İtirafçılık, pişmanlık ve çözülmenin ortaya çıkış koşulları güven ve adalet duygularını zedeleyen politik ilişkilerde saklıdır.
Devrimci politikanın amacı devrimdir. Yoldaşlık, devrimin “şimdi buradası”!
Yoldaşlar devrimi belirsiz bir geleceğe ertelemeden güncel yaşam ve mücadele pratiklerinin içinde yaşayabilirler. Alman filozof Nietzsche “içimde dans etmeyen bir tanrıya inanmıyorum” derken üstün insan tipi yaratarak insanı tanrılaştırmıştı.
Devrimciler “içimde dans etmeyen bir devrime inanmıyorum” diyerek, devrimi yoldaşlar arasında sıradanlaştırır, güncelleştirirler.