Demokratik Lise Mücadelesi ve Liseli Devrimci Gençlik

Önümüze çıkacak ve dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta ise kitleselleşme meselesidir. Eğer liselileri harekete geçirmek istiyorsak, onların öznesi olduğu, lisede gerçekleşen ve sosyal medyada propagandası güçlü şekilde yapılmış bir soruna karşı gerçekleştirilecek öncü bir harekete ihtiyacımız var.

Bu yazıda, liselilerin güncel isyan sürecine nasıl dâhil oldukları ve mücadeledeki rollerini detaylı bir şekilde incelemeyi amaçlıyoruz. Özellikle AKP iktidarının eğitim politikalarının yol açtığı eşitsizlik, artan sınıf farkı, ekonomik zorluklar ve dayatmacı yönetim anlayışının liselilerin hayatlarına etkilerini ele alacağız.

AKP iktidarının senelerdir aldığı yanlış kararlar liselilere de büyük bir darbe vurdu. Hız kazanarak artan sınıf farkı her geçen gün daha yakıcı bir hale gelmekte, eşit olmayan eğitim sistemi ve derinleşen gelecek kaygısı, dayatmacı ve baskıcı iktidarın kararları artık liselilerin ana sorunları haline gelmiş ve daha 14 yaşındaki arkadaşlarımız okullarında yemek parasını bile yetiştiremeyecek hale gelmiştir.
Liseliler, üniversite sınavı stresi, eğitimdeki eşitsizlik, kantin fiyatlarının her geçen gün daha da yükselmesi, çocuk işçiliğin dayatılması gibi sorunların kaynağını piyasalaşan okullarımızda ve otoriter yönetim anlayışında görüyordu. Bu nedenle 19 Mart’taki büyük kırılmayı kendi yaşamlarıyla bağdaştırdılar. Bu yüzden liseliler, üniversitelilerin öncülüğünde başlayan eylemlere kendi seslerini katmak için alanlara çıktı. Kimi en ön safta polis barikatıyla çatıştı, kimi sokakta olamasa bile sosyal medyadan sesini duyurmaya çalıştı. Bu liselilerin isyanı gerçekten benimsediklerini gösteriyor.

Ve isyan sürecindeki liselilere dair en büyük kazanım da bir şeylerin değişebileceği inancını kazanmak oldu. Yazının devamında daha detaylı inceleyeceğimiz, liselilerin özne olarak gerçekleştirdiği eylemler bunu ispatlar nitelikte olup akıllara kazınmıştır.

Tüm Türkiye’de Yükselen Lise Eylemleri

Öfkeli olan liseli kesim, elbette isyan sürecinin verdiği güçle beraber liselerinde istemedikleri veya hoşnut olmadıkları durumlara karşı seslerini çıkarmak için bir şeyler yapacaktı. Bu durum da beraberinde, öğretmen sürgünlerinden sonra oldukça kitlesel şekilde tüm ülke genelinde yaptıkları eylemleri getirdi. Liseliler okullarını bir eylem alanına çevirdi ve mücadele ettiler.

Kadıköy Anadolu Lisesi’nde başlayan ve çığ gibi büyüyen ders boykotları ülke geneline sıçradı ve bütün proje okullarında yapıldı. Aslında idarenin bu konudaki sert tutumuna ve disiplin cezalarına rağmen kararlılıkla bu eylemlerin yapılması hem bu biriken öfkenin bir dışavurumu hem de liselerde yatan politik potansiyeli bize göstermektedir.

Ayrıca çok büyük bir çoğunluğun bu hareketin içinde olması, hatta Türkiye’nin en iyi liseleri diye nitelendirilen okulların bile bu hareketin içinde yer alması, öğrencilere güven vermiş ve korkularından dolayı ortaya çıkarmaktan çekindikleri politik kimliklerini açığa çıkarmak için bir imkân sağlamıştır.

Bu eylemler, öğretmen sürgünleri amacıyla yapılan okul içi eylemlerin meydanlara taşınmasıyla ortaya çıkmıştır. Dikkat çekici ve incelenmeye değer birkaç tane eylem öne çıkıyor: İzmir yürüyüşü, Ankara’da Kuğulu eylemi, İstanbul’da Beşiktaş ve Sultanahmet (MEB önü) eylemleri. Bu yapılan eylemlerin bazıları liselerin kendileri örgütlediği eylemler bazıları ise çeşitli partilerin örgütlediği eylemlerdi. Bu konuda da Beşiktaş ve Sultanahmet eylemleri bize iki farklı tarafın arasındaki keskin çizgiyi çok açık bir şekilde göstermektedir. Beşiktaş’taki eylemde özne liselilerdi; kararı onlar almış, basın açıklamalarını yapmış ve yürüme isteğiyle alanda bulunmuşlardı. Yani Beşiktaş’ta oldukça hareketli ve öfkeli bir kitle bulunmaktaydı. Fakat Sultanahmet eylemine gelecek olursak, bir parti tarafından çağrısı yapılmış, açıklamaları hazırlanmış ve liseliler arka plana atılmış, özne konumundan çıkarılıp bir mitingin ortasına konulmuş halde kalmışlardı.

Lise Hareketinin Durgunlaşmasına Giden Yol

Yukarıda da belirttiğimiz gibi liseliler, isyan sürecinde çok büyük bir rol almış; hatta destekçi konumundan çıkarak öğretmen sürgünleriyle beraber aktif mücadele eden bir özne haline gelmişti. Peki, isyan sürecinde aktif bir şekilde eylem yapan lise hareketi nasıl durgunlaştı? Bu başlığı üç ayrı kategoride inceleyeceğiz: Aile baskısı, planlama eksikliği, küçümsenme.

Liselerde şu durumu unutmamalıyız ki bu kitle yasal olarak reşit olmayan bir durumda ve aile baskısını en çok hisseden, bundan en çok etkilenen kesim olarak ön plana çıkmaktadır. İdarenin aileler üzerinden yaptığı tehditler ve meydanlarda sık karşılaşılan gözaltılar, liselilerin cesaretini zaman geçtikçe azaltmış ve hareketin durgunlaşmasında büyük rol oynamıştır.

Ayrıca hareketi örgütleyen bir örgütün ya da oluşumun olmaması, öğrencilerin kendilerinin bağımsız olarak örgütlenmesi ve bu süreçte çok sayıda hata yapmaları, planlama eksikliğinin de harekete oldukça zarar vermesine neden olmuştur.

Son başlığımıza gelecek olursak, liseli kitle senelerdir “sen daha küçüksün, zamanı değil”, “aman kendini yakma”, “sana mı kaldı ülkeyi kurtarmak” gibi söylemlerle apolitize edilip küçümsenmiş ve özneliklerini kaybetmiştir. Bunlar, lise hareketinin durgunlaşmasında en ön plana çıkan sebeplerdi.

Fakat Liseli Devrimci Gençlik olarak bunları böyle kabullenmek yerine mücadelemize katmak için ortak noktada buluşmanın yollarını incelemeliyiz. Bu durgunluğu aşmanın yolu, yukarıda belirttiğimiz sebepleri iyi analiz etmekten ve buna göre yol almaktan geçiyor. Yani öncelikle liselilere bir özne olabileceklerini anlatmamız ve bunu kabul ettirmemiz gerekiyor.

Önümüze çıkacak ve dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta ise kitleselleşme meselesidir. Eğer liselileri harekete geçirmek istiyorsak, onların öznesi olduğu, lisede gerçekleşen ve sosyal medyada propagandası güçlü şekilde yapılmış bir soruna karşı gerçekleştirilecek öncü bir harekete ihtiyacımız var. Tıpkı öğretmen sürgünlerinde İzmir Atatürk Lisesi’nde başlayan ve çığ gibi büyüyen akademik boykotlarda olduğu gibi. Bu anlattıklarımızı somut bir zemine oturtmak gerekirse, Eylül ayında örgütlenen Alibeyköy Anadolu Lisesi Kantin Boykotu buna iyi bir örnektir. Yeni dönemde kantin fiyatlarına gelecek zamlar önceden tahmin edilmişti ve Alibeyköy Anadolu Lisesi’nde bir boykot planlandı. Okul açıldığında gelen zamlar karşısında öğrenciler, önceki yıllarda olduğu gibi durumu kabullenmek yerine, mücadele edilebileceğini gördükleri için tepki gösterdiler. Boykot, öğrenciler tarafından sahiplenildi ve uzun süredir nispeten durgun olan liselerde, doğru şekilde planlanmış bir faaliyetin hareketi yeniden canlandırabileceğinin en somut örneği oldu.

Liselilerin Talepleri Nelerdir?

Liseliler, eğitim sisteminde ciddi hak ihlalleriyle karşı karşıya; parasız ve nitelikli eğitim hakkı talep ediyorlar, çünkü kantin fiyatlarından fotokopi ücretlerine, kayıt ve spor kulübü aidatlarına kadar pek çok kalem ailelerin sırtına ek yük bindiriyor ve eğitim artık ticari bir meta haline gelmiş durumda. Bunun yanında okullarda söz, yetki ve karar hakkına sahip olmak istiyorlar; müdürlerin veya bakanların değil, öğrencilerin, öğretmenlerin ve velilerin ortak iradesiyle yönetilen demokratik okullar istiyorlar, çünkü kendi geleceklerini ilgilendiren kararlarda söz sahibi olmadan yaşamlarını kuramayacaklarını biliyorlar. Ayrıca gerici vakıfların okullardan çıkarılmasını talep ediyorlar; Ensar ve TÜGVA gibi vakıfların okullara devlet eliyle sokulması ve öğrencilerin ideolojilerine mahkûm edilmeye çalışılması kabul edilemez. Disiplin baskılarının sona ermesini istiyorlar; itiraz eden, sorgulayan ve sesini çıkaran öğrencilerin cezalandırılması, politik kimliklerini gizlemeye zorlamak anlamına geliyor ve liseliler bunun karşısında özgürce düşüncelerini ifade etmek istiyorlar. Son olarak, eşit ve güvenli bir yaşam talep ediyorlar; çocuk işçiliğe, kadın cinayetlerine, istismara ve yoksulluğa karşı gerçek çözümler üretilmesini istiyorlar, çünkü yaşadıkları sorunlar yalnızca okulda değil, toplumun genelinde kök salmış durumda.

Günümüzde Liseli Devrimci Gençlik Ne Yapmalı?

Son dönemlerde hız kazanarak artan liselere yapılan saldırılar, piyasalaştırma ve yozlaştırma denemeleri günümüzde farklı bir boyut kazanmıştır. Liseler devlet eliyle gerici ve cemaatçi vakıflara peşkeş çekilmekte, sermayedarlar okullarımızı adım adım ele geçirmekte, konferans salonlarımız iktidarın kindar ve dindar nesil propagandasının oldukça arttığı yerler haline gelmiştir. Fakat unutmayalım saldırı karşı saldırıyı yanında getirir ve bu hep böyle olmuştur. Nicel birikim nitel değişime sebep olur, her şey yavaş yavaş birikir ve bir anda patlar yani şu anda liselere yapılan saldırılar bir öfke birikimi olarak değerlendirilebilir. Bu öfke elbet bir gün patlayacaktır ve Liseli Devrimci Gençlik bu patlayacak öfkeyi örgütlemeli, buna karşı her an hazır olmalı. Unutmayalım liselerimizde verdiğimiz en ufak mücadele bile iktidara, sisteme karşıdır.