Öğrenci Koordinasyonu’nun hikayesi

“Bugün belki dipten gelen dalgalar üniversitelilerin kötü talihini geri çevirebilecek büyük dalgalar yaratmıyor. Ancak sahile vuran küçük dalgalar üniversitenin üzerine örtülen ölü toprağını aşındırmaya başladı bile. İstanbul ve Marmara Üniversitesi’nde faşist saldırılara karşı uzun süredir ilk kez sağlanan coşkulu bir direniş hattı, Boğaziçi Üniversitesi’nde yemek zamlarına karşı gerçekleştirilen boykot ve yürüyüş eylemleri, Ege Üniversitesi’nde harç zamları ve paralı eğitime karşı gerçekleştirilen kitlesel protesto yürüyüşleri, Anadolu Üniversitesi’nde harç zamlarına ve yurtlarda kalan kız öğrenciler üzerindeki baskılara karşı eylemler, ODTÜ’de Gorbaçov protestolarında polis ve jandarmayla çatışmayı göze alan öğrenci arkadaşlarımız, bu soğuk ölü toprağına düşen ilk cemrelerdir. Gençlik mücadelesinin yeni soluklarından olan bu cemreler basit birer tesadüf olarak açıklanamaz. Aksine her biri, son yılların patlayıcı birikimlere işaret eden eylemlilikleridir.”

Dipten Gelen Dalga

Devrimci Gençlik dergisinde bu yazı yayınlandıktan çok değil 6 ay sonra, 20 Ekim 1995 günü Kızılay meydanında binlerce öğrenci “Ferman Devletin, Üniversiteler Bizimdir” diye sesleniyordu. Bahar aylarında üniversitelerde başlayan hareketlenme, yaz aylarında, harçlara yapılan % 350 oranındaki zamma karşı parasız eğitim talebiyle tüm Türkiye’de yapılan imza kampanyasıyla devam etti. 20 Ekim’de Kızılay’da, 20 Aralık’ta Beyazıt’ta, 29 Şubat’ta Mecliste hep aynı ses yankılanıyordu. Öğrenci hareketi 90 sonrası ilk büyük kitlesel çıkışını yakalamıştı. Bu hareket aynı zamanda ülkedeki en güçlü sosyal hareketlerden biriydi ve hareketin örgütünün adı Öğrenci Koordinasyonu’ydu. Öğrenci Koordinasyonu paralı eğitime karşı bir tepki hareketi olarak doğdu. İçinde bir tepki hareketinin kapsadığı tüm olumlu ve olumsuz özellikleri barındırdı. Koordinasyon, hem kuruluş dönemindeki iradi çaba, hem barındırdığı zenginlik ve politik içerik, hem de geriye bıraktıklarıyla özel bir değerlendirmeyi hak etmektedir.

Yeniden Yan Yana Onlar

Her şeyden önce belirtmek gerekir ki Koordinasyon, öğrenci hareketinin yaklaşık on yılının tek kesintisiz fiili gençlik örgütüdür. Yaklaşık iki senedir üniversitelerde bazı tekil örnekler hariç Öğrenci Koordinasyonu ismi duyulmuyor. Ancak Koordinasyon geleneği, ilkeleri ve hareket tarzı, neo liberal politikalarla yönetilen üniversitelerimizde, fiili ve meşru bir gençlik hareketinin bugün de yaratıcısı olacaktır. Öğrenci Koordinasyonu’nu kendi gelişim seyri içerisinde iki döneme ayırmak yerinde olacaktır. Öğrenci Koordinasyonu üniversitelerde yeni bir gençlik hareketinin tırmanışa geçtiği dönemde o hareketin kurucusu, hatta adı olarak ortaya çıktı. 96 yılında doruk noktasına ulaşan bu hareket, 97-98 döneminde geriye çekilirken Öğrenci Koordinasyonu da bu geri düşüşten payını aldı. Bu dönemden sonra Koordinasyon, farklı bir politik çerçeve ve eylem çizgisiyle 2004 yılına kadar yoluna devam etti.

Öğrenci Koordinasyonu’yla simgeleşen 96 öğrenci hareketini önceleyen süreç 80’lerin sonunda Öğrenci Dernekleri’nin yarattığı mücadeledir. 12 Eylül darbesiyle üniversiteler, rejimin kontrol ve baskı mekanizmalarının yerleştirildiği ve üniversitenin tüm ilerici unsurlarının üniversite dışına atıldığı bir döneme girdi. Bu koşullar altında gelişen ‘80 sonrası ilk gençlik hareketleri, faşizme karşı özerk-demokratik üniversite programını savunan anti-otoriter hareketler oldu. 87’de Tek Tip Dernek Yasası’na karşı eylemlerle başlayan daha sonra polis karşıtı kampanyalarla doruğa ulaşan dönemin öğrenci hareketi, 92 yılında İstanbul Öğrenci Dernekleri Federasyonu’nun kendini feshetmesiyle yarattığı en meşru yapılanmayı da geride bırakarak bir dönemi kapatmış oldu. Ama dernekler süreci 96 öğrenci hareketi için önemli birikimler yaratmış oldu.

90’lı yıllarda ülkedeki ilk liberalizasyon süreci aynı zamanda bir kirli savaş siyasetiyle yaşanırken, gençlik hareketi hem üniversitelerdeki paralılaştırma dalgasına karşı bir tepki hareketi oluşturdu, hem de kirli savaş politikalarına, yükselen faşist ve gerici hareketlere karşı demokrasi mücadelesinin bir parçası oldu. Politik hat olarak ortaya çıkan bu çoklu eksen 90’ların gençlik hareketi açısından ayırt edici bir özellik oldu ve gerek örgütlenmesinde gerekse eylem biçiminde bir dizi çeşitliliği doğurdu. Birbirinden kopuk, ancak bulunduğu alanın gerçeğine müdahale eden bu pratikler, kendilerini kimi yerlerde kültür-sanat faaliyetleriyle ortaya koyarken, kimi yerlerde sivil faşistlerle mücadele, kimi yerlerde de komite-konsey çalışmaları şeklinde oluşuyordu. Bu dönemde İTÜ Taşkışla’da kurulan Anafora Karşı Cephe, bu hareketlerin daha belirgin bir form kazanmasını sağladı. Zamanla yaygınlaşan öğrenci cepheleri, kampuslarda öğrencilerin kendilerini doğrudan ifade ettiği öz örgütlenmeler haline dönüştü. 95’in bahar aylarına gelindiğinde üniversitelerde kaynayan kazan, dipten gelen bir dalganın habercisiydi ve bunu gören devrimci gençlerin çabaları hareketin şekil kazanmasını hızlandırdı. Öğrenci Cepheleri yaygınlaşırken, bu çalışmaların arasında bir eş güdüm sağlanması ihtiyacı da doğdu.

Cephelerinin Koordinasyonu’nun kurulması kararlaştırıldı.

Üniversitelerdeki gelişmelerin yeni bir öğrenci hareketi yaratma iddiasıyla buluştuğu yerde Öğrenci Koordinasyonu kuruldu. ı95 dönemi sonunda harçlara yapılan % 350 oranındaki zammın geri çekilmesi için Türkiye çapında başlatılan imza kampanyasıyla üniversiteliler kendi sorunlarını toplumla paylaşmaya başladı. Çünkü aslında paralı eğitim bütün halkın sorunuydu. Az sayıda üniversitelinin yaz aylarında ev ev, sokak sokak gezerek topladığı imzalarla eğitimdeki paralılaştırma tüm ülkenin gündemine sokulmuş oldu. Bu kampanyanın üzerine Ankara’da 20 Ekim’de yapılan eylem, öğrenci hareketinin bir döneminin fiilen başladığını gösterdi. Slogan, “Ferman devletinse üniversiteler bizimdir”di. İkinci dönem harçları ödemiyoruz kampanyası başlatıldı. Bu dönemin sloganı “Fermanları yaktık geri dönüş yok”tu. 29 Şubat 1996’da “Harçlara Hayır” yazılı pankart TBMM içindeki dinleyici localarından açıldı. Ardından Ankara’da başlatılan polis operasyonuyla tutuklamalar ve Mecliste pankart açanlara verilen 96 yıl hapis cezası, üniversite gençliğinin yürüttüğü mücadelenin ve ona yönelen saldırıların bir toplumsal dava haline gelmesini sağladı. Hızlı giden dönem 14 Nisan A4 eyleminde ilk kırılmasını yaşayacaktı. 6 Kasım 96’da kitleselliğini koruyan ve bir nitelik sıçraması yaratma gereksinimi daha belirgin bir şekilde ortaya çıkan öğrenci hareketi, Susurluk olayından sonra “Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eylemleriyle (1 Şubat-9 Mart 1997 arası) yeniden bir ivme kazandı. Ancak gençlik hareketindeki geri çekiliş giderek daha da belirginleşiyordu. Öğrenci hareketindeki genel geriye çekiliş ve polis baskısındaki ciddi artış Koordinasyon hareketi içerisindeki sağ eğilimleri de tetiklemişti ve 18 Mart 1997’de (dava günü) yapılacak eylemin şekli ve yeri tartışması bu eğilimi ve ayrışmayı daha da netleştirdi. Nisan ayında yapılan kurultayda ise öğrenci hareketinin bir döneminin sonuna gelindiği ve yeni bir dönemin başlangıcı olması temennisi tartışılmaya başlanmıştı bile.

1998-2004 arası için Koordinasyon’un başka bir döneminden bahsedebiliriz. Genel olarak Türkiye’deki tüm toplumsal muhalefetin geri çekildiği bu yıllarda Öğrenci Koordinasyonu öncelikle bir eylem sürekliliğini sağlamaya çalıştı. Devlet terörünün, emperyalist kurumlara bağımlılığın her geçen gün artığı ve toplumsal muhalefetin geri çekildiği bir dönemde Öğrenci Koordinasyonu’nun başlattığı IMF karşıtı eylemler, bir politikanın ısrarcı bir eylem çizgisi sürdürülerek de toplumda karşılık bulabileceğini gösterdi. Ardından F tipi cezaevlerine geçiş sürecinde ve Irak savaşıyla gelişen savaş karşıtı muhalefetin içinde emperyalist simgeleri hedef alan boykot kampanyasıyla üniversitelerde etkin bir eylem süreci örgütlendi. Ancak bu dönemde liberalizm üniversitelerde çok güçlü bir fikir haline gelirken, solun fikirleri, üniversite sistemine dair yapılan önemli tespitler; ama üniversiteye dışardan yapılan öneriler olarak kaldı.

Yarattığı ilkelerle Koordinasyon

95 yılında ortaya çıkan Koordinasyon hareketi, hem üniversitede mücadele yürüten militanlar arasında bir “kuşak” yenilenmesine yol açtı, hem de parasız eğitim mücadelesini ve üniversiteler bizimdir mantığını geniş öğrenci kesimleriyle örgütleyerek; ülkenin özelleştirme rüzgârıyla kavrulduğu ve ciddi bir muhalefetin örgütlenemediği koşullarda, tüm emekçilerin gözünün umutla üniversitelere dönmesini sağladı. Koordinasyon, yeninin örgütü oldu. Cephesel örgütlenme mantığıyla birçok farklılığı içinde barındırabildi ve sıradan öğrencilerin de mücadelenin bir parçası haline gelmesini sağladı. Bu yönüyle Koordinasyon daha çok bir “atelye”idi. Afişlere, bildirilere, eylem tarzına ve diline yansıyan, her okulun dolayısıyla her bireyin kendisinden kattığı zenginlikti. Cephelerden akan çalışmalar ortak bir eylem zemininde buluşturuluyordu.

“Öğrenci Koordinasyonları ve cepheleri bir sosyalizm pratiğidir. İnsanın özgürlüğüne, kendi kaderine, siyasetine ve emeğine yabancılaştığı; insanların, toplumların ve muhalefet hareketlerinin parçalandığı ve her bir parçanın en gerici kimliğine daraldığı bir ortamda Öğrenci Koordinasyonları ve cepheleri sosyalizmin örnek modelleridir.”

Öğrenci Koordinasyon’u mücadele ile örgüt arasındaki bağı güçlü bir şekilde kurdu. Titiz ve iradi bir süreç Koordinasyon’u 96 öğrenci hareketinin içinden doğan bir örgüt haline getirdi.

Koordinasyonu’n temel ilkeleri aynı zamanda gençliğin mücadele örgütlerinin her zaman sahip olması gereken ilkelerdi. Öncelikle gençliğin mücadele örgütleri bağımsızdır, anti-faşist ve anti-emperyalist bir politik programa sahiptir. Gençliğin mücadele örgütleri kitleseldir. Gençlik kitlesinin katılımına ve denetimine açıktır. Gençliğin mücadele örgütleri demokratiktir. Bu cephesel örgütlenme mantığının olmazsa olmaz bir kuralıdır. Gençliğin mücadele örgütleri militandır. Militanlık kararlı ve planlı bir çalışmanın var edilmesi ve önüne çıkan engellerin aşılması anlamına gelmektedir. Koordinasyon tüm bu ilkelerin uygulandığı gerçek bir öz örgütlenme modeli olarak ortaya çıktı. Bu haliyle 90’ların ortalarında öğrenci hareketinin meşru ve kitlesel temsilcisi olmayı, öğrencilerin taleplerini ülke gündemiyle bağdaştırarak toplumsal kesimlerin gündemine sokmayı, çalışma tarzıyla hem üniversiteyle hem de toplumla kendi iletişim kanallarını yaratmayı, karar süreçlerin de ve eylem inisiyatiflerinde tüm cephelerin söz sahibi olmasını ve alınan kararların uygulanmasını sağlamayı başarmıştır.

Tıkanma Noktaları ile Koordinasyon

Öğrenci Koordinasyonu kuruluş döneminde kazandığı dinamizmi uzun süre aynı düzeyde sürdüremedi. Hareketin ilk baştaki kabarması bir bilinç sıçramasını yaşayamadan geri çekilmeye başladı. Koordinasyon’un tıkanma noktalarını tartışırken tarihsel sürecindeki gibi iki döneme ayırmak daha doğru olacaktır.

96 öğrenci hareketinin bir tepki hareketi olduğunu ve bir tepki hareketinin barındırdığı tüm olumlu ve olumsuz özellikleri taşıdığını söylemiştik. Paralılaştırmaya karşı rahatsızlıklardan ortaya çıkan bu tepki hareketi zamanla düzen dışı ve düzen karşıtı bir politik hatta taşınamadı. Hareketin katılımcılarında ve örgütleyicilerinde politik bir sıçrama yaşanmaması dönemin nitelikli bir gençlik hareketine doğru gelişmesini de engelledi. Öğrenci Koordinasyonu üniversite gençliği açısından zıplayarak da eylem yapılabileceğini bile kanıtlamıştı ancak bu tarz ve çeşitlilik çoğu zaman hareketin ana öznelerini bile sürükleyen bir hal aldı. Demokratik üniversite programının tüm üniversite gençliği hatta Koordinasyon örgütçüleri içinde bile yeterince kavranamaması; yapılan tekil yerel eylemlere bir bütünlük kazandırılamamasına neden oldu. Tepki hareketinin geri çekilişinden geriye daha politik ve nitelikli bir gençlik hareketi kalması beklenirken, istenilen politik sıçramanın yaşanamaması hareketin dağılmasına yol açtı.

Bu sürecin bu kadar hızlı bir dağılma süreci olarak yaşanmasının en önemli nedenlerinden biri elbette ki devlet terörünün artmasıdır. Koordinasyon hareketi, Türkiye solunun, geleneksel merkezlerle yasalcı çizgi arasında sallandığı bir dönemde yeni dönemin muhalefet örgütleri açısından örnek bir modeldi. Henüz hem politik program anlamında hem de örgütsel anlamda olgunlaşmadan devletten yönelen saldırı, hareketin gerilemesinde önemi bir etken oldu.

Öğrenci Koordinasyonu’nun 98-2004 arasındaki dönemininse, politikanın daha yoğun tartışıldığı ve eyleme döküldüğü fakat üniversitelilerin katılım kanallarının çok zorlanmadığı bir dönem olduğunu söyleyebiliriz. Bu dönem Koordinasyon’un üniversiteye ve ülkeye dair yaptığı tartışmalar, Türkiye’deki toplumsal muhalefetin çok daha ilerisinde hatta birçoğuna yön çizer bir nitelikte oldu. Eylem çizgisi açısından bir politikanın sürekliliğini sağlayacak militan ve kararlı bir eylem hattı benimsendi. Ancak bu yapılırken üniversitelilerin katılım kanallarının açılması, üretilen politikanın üniversitelilerin diline çevrilmesi, Koordinasyon’un üniversite ayakları olan öğrenci cephelerinin işlevlendirilmesi ve yaygınlaştırılması ihmal edildi. Öğrenciler sürekli olarak bir politik hatta davet edildi. Bu da bir gençlik hareketi kurmanın önündeki öznel seti oluşturdu.

Neden Yeni Bir Dönem?

Bugün üniversiteler, neo-liberal politikaların çok daha fazla nüfuz ettiği, üniversitelerin birer ticarethane, öğrencilerin de birer müşteriye çevrildiği bir durumda. Üniversiteli kimliğindeki deformasyon, başka bir eğitim sistemi olamayacağı düşüncesi, öğrencileri muhalif düşünceden ve hareketlerden uzaklaştırıyor. Bu uzaklaşma halinde sol örgütlerin üniversite mücadelesine yaklaşımları ve hareket tarzlarının da etkisi büyük. Üniversitelerdeki devrimci gençlerin giderek üniversiteden ayrıksı bir kabuğa bürünmesi, gençlik mücadelesinin yeniden ivmelenmesini engelliyor. Yapılan bu eleştirilerin bir çoğu Öğrenci Koordinasyonu için de geçerliydi. Politik öngörüleri doğru ve pratik çizgisi emektar olsa bile üniversiteye yabancılaşmış öğrencilerin mücadeleye katılım kanallarını açamayan bir çizginin yeni bir öğrenci hareketi yaratamayacağı açıktır. Müşterileştirmenin ve piyasalaştırmanın üniversitelerde yarattığı yıkım karşıt bir hareketin zeminini genişletirken yeni bir öğrenci hareketini bu çizgide yaratmayı hedeflemek gerekmektedir. Bu hareketin örgütü mücadele içinde oluşacaktır.(1) Bugün üniversitelerdeki piyasalaştırmayı en küçük sorunlardan başlayarak öğrencilere anlatacak, öğrencilerin cephesel tarzdaki örgütlerini kuracak bir mücadele çizgisi yaratılmalıdır.

Aslında üniversite muhalefeti açısından yeni bir dönem çoktan başladı. Üniversitelerde yaklaşık iki senedir başka bir kıpırdanmadan bahsediyoruz. 96 hareketini önceleyen dönem kadar kitlesel olmasa da farklı kampuslarda daha çok kendi özgün sorunları ile ilgili yapılan eylemler öğrenci hareketi açısından yeni bir dönemin olanağını göstermektedir. Öğrenci Koordinasyonu’nun yarattığı ilkeler ve hareket tarzı bugünün gençlik hareketi için de geçerliliğini korumaktadır.

(Devrimci Gençlik Sayı 20, Haziran ‘96)